top of page
Ara
  • evrimaykan9

Daha İyi Bir Yeryüzü İçin; Zanzibar



Yaklaşık üç haftadır Afrika'dayım. Seyahatime Tanzanya'dan başladım. Nedenlerimi sıralayacak olursam; geldiğim döneme göre Afrika için yakaladığım en ucuz uçak bileti burasıydı, Dar us Selam'da tanıdıklarım vardı ve her şeyden önce hayalimdeki cennet ada Zanzibar'a ana kara Tanzanya'dan ulaşmak çok daha kolay olacaktı ve dahası Zanzibar'da IDEA Universal'ın kurucusu sevgili Hayri Dağlı'nın olağanüstü projelerinde gönüllü çalışacaktım. Tüm gezegenler yolumu açmak için pozisyon almış, ben de artık tüm hayatımı kökten değiştirecek cesareti kendimde bulmuşken bu muhteşem kıtaya ayak basmam kaçınılmazdı.


Kendimi bildim bileli bu güzel tenli güzel insanların müziklerine, kültürlerine, meyvelerine, iklimine kısacası her şeylerine çok yakın hissettim kendimi. Nedenini bilmiyorum. Belki diş etlerimdeki mor renkli pigmentlerin kalıtımsal aktarımla bu coğrafyadan gelmesindedir, belki de kıvırcık saçlarımdır bu yakınlığımın nedeni ama biliyorum ki, o simsiyah gözlere yakından bakıp o bembeyaz gülümseyişlerini yakından görmek her şeye değerdi. Az bir ömür sayılmaz. 38 yıllık ömrümün hiç bir döneminde hiç bu kadar hafiflediğimi, hiç bu kadar özgür hissettiğimi ve hiç bu kadar güldüğümü de hatırlamıyorum. Şaşkınlığım da cabası! Şaşırmayı unutmuşum. Gerçek mutluluğu ve gerçek mutsuzluğu da unutmuşum. Acı gerçekleri ve gerçek fakirliği bilmiyormuşum mesela. Daha doğrusu "gerçek nedir!?" onu unutmuşum. Bence bu kıta "en büyük gerçeklerle" yüzleştiriyor insanları, bu yüzden gözlerini kaçıramıyorsun onların gözlerinden. Doğanın ve insanların o kadar güzel bir gerçekliği var ki! Gerçek turkuazı buradaki okyanusta gördüm mesela, palmiye yapraklarının gerçek fısıltısını ve coconut'ın gerçek kokusunu ve tadını burada aldım. Bu insanlar gerçekten gülüyor mesela! Tüm bedenleriyle tüm kalpleriyle gülüyorlar. Tutkulular mesela, tüm bedenleriyle dans ediyorlar. İştahlı yemek yiyorlar mesela, elleriyle yiyorlar. Üçkağıtçılar mesela, inanarak seni kazıklamak istiyorlar. Evet her şey mükemmel değil buralarda da ve hatta hiç bir şey mükemmel değil aslında. Ama o kadar gerçek ki, mükemmel olmaması bile çok mükemmel bana kalırsa.


İnsan ömrü ortalama 48 yıl bu topraklarda. Kısacık bir ömür gibi geliyor insana ama zaman o kadar yavaş akıyor ki hissettiğin çok daha fazlası aslında. Günün gecesi de gündüzü de eşit. Her gün aynı saatte güneş doğuyor ve aynı saatte güneş batıyor. Coğrafya kaderdir derler ya, işte bu yüzden sürprizlere pek yer yok bu coğrafyada. Her şey Hakuna Matata! Yani "sorun yok!" O kadar ağırkanlı ve vurdum duymazlar ki bu kadar kısa yaşamaları hayret verici.


İşte tüm bunların toplamı yüzünden belki de, büyük bir aşka düştüm ben Zanzibar'la. Ekvator'un hemen güneyinde, Afrika'nın doğu kıyısının açıklarında yer alıyor Zanzibar. Mercan resifleri ve küçük adaların bulunduğu bu ülke aslında 2 büyük adadan oluşuyor; Buja(Zangibar) ve Pemba. Pemba Ada'sı daha az bilinen ve daha az turistik ama aslında en güzeliymiş. Henüz gitmedim. Adalarda toplam 1 milyon Swahili yaşıyor. En yaygın din İslam. 1698'de Ada'yla ticaret yapan Umman sultanlığı adayı feth etmiş ve burayı bir Arap eyaleti haline çevirmiş. İslam diğer Müslümanların köleleştirilmesini yasakladığı için Arap'lar yakaladıkları Afrikalıları köle olarak satmaya başlamış. Yani bir insanlık ayıbı olan köle ticaretini Arap'lar burada başlatmış. 1873 yılında köle ticareti yasaklanmış fakat bir süre daha etkileri devam etmiş. 1964 yılında da vahşi bir ayaklanma yaşanmış ve Zanzibarlı Afrikalılar Arap kökenli hükümeti devirmeyi başarmış. Fakat yüz yıllar boyunca bu adada pek çok kültür ve gelenek yaşamış.


Sokaklarda gezerken, binaların tasarımlarında, giydikleri kıyafetlerde ve dinledikleri müziklerde geçmişin izlerini görmek mümkün. Fakat şunu belirtmeliyim ki, 3 yaşındaki kız çocuğunun bile kafası kapalıyken benim sokaklarda saçı açık ve modern giyimli bir Avrupa'lı(onların gözünde öyleyim!) olarak dolaşmam da hiç bir sakınca yok. Ne kadınlardan ne erkeklerden ne çocuklardan en ufak rahatsız edici bir bakışa ya da söze rastlamadım. Tam tersi ben bir "muzungu(beyaz insan)" olarak her zaman ilgi odağıyım burada. Bugün burada yaşayan yerel halk hala tutucu olmasına rağmen neyse ki baskıcı bir topluma dönüşmemişler. Sen onlara saygı duyduğun sürece onlar da sana saygı duyuyor.


Zanzibar binlerce yıldır bir ticaret merkezi olmuş ama Ada'nın zenginliklerini kontrol etmek isteyen istilacılardan uzun süre kurtulamamışlar. Her güçlü istilacı kendi bayrağını sallandırmış adada. Her yeni gelen talancı kendi kültürünü dayatmış. Daha düne kadar etnik çatışmalardan dolayı sokakta birbirlerini öldürüyormuş insanlar. Tabi ki tüm bu savaş dönemlerinin faturası aşırı yoksulluk ve sağlık sorunları olarak ortaya çıkmış. Son yıllarda Zanzibar'ın bir turizm yıldızı olarak parlaması adada refahın artması anlamına gelebilir belki ama turizmden gelen tüm kaynaklar "her şey dahil lüks tatil köylerine" aktarılınca yine gelir dağılımında eşitsizlik ortaya çıkıyor. Fakat yine de ekonomisi kaçınılmaz olarak baharat üretimine ve turizme bağlı kalmış. Hızla gelişmekte olduğu görülüyor. Eğer yeterince sabırlı olduğunu düşünüyorsan müthiş bir yatırım olanağı var. Çünkü bu insanlarla ticaret yapmak ya da ortaklık kurmak hiç kolay değil. Çünkü zaman ve para konusunda kendi dinamikleri var.


Para birimi Tanzanya şilini. 1000 TZ şilini yaklaşık 2 Türk lirası yapıyor. 1 Amerikan doları da yaklaşık 500 TZ şilini. Ve itiraf etmeliyim ki, bizler için bile hiç de ucuz değil burada yaşamak. Türk lirası tüm dünyada o kadar çok değer kaybetti ki Afrika'da bile çok net bir şekilde onu hissedebiliyorsunuz. Mesela yerel lokantalarda, orta büyüklükte bir tabağa karışık yemek(patlıcan kızartma, bezelye yemeği, ıspanak, tavuk, patates kızartması ya da pilav gibi şeylerden 1-2 kaşık!) sipariş ederseniz 10.000-15.000 şilin ödüyorsunuz. Bu da ortalama 20-25 TL yapıyor. Yani her öğüne ortalama böyle bir harcama yaptığınızı düşünürseniz pahalı geliyor günlük yaşam burada. Ama tropikal meyveleri ucuz sayılır ve olağanüstü lezzetleri var. Bir avokado ya da bir mango 1.500-2000 şilin arası, yani ortalama 4 Türk lirası, fakat dev gibi avokadolar ve mangolar. 4 kişilik bir aile doyabilir bu meyvelerle.


Bölgenin başkenti Stone Town. Liman da burada. Ada yiyecek, içecek, giyecek gibi tüm temel ihtiyaçlarını Stone Town'dan karşılıyor. Burada yaklaşık iki hafta geçirdim ve gözlemlediğim kadarıyla, sadece son bir kaç ayda bile sahil şeridinde onlarca cafe, restaurant, hotel veya hostel açılmış. Ve hepsi de turist yoğunluğu yaşıyor. Bu gelişime rağmen şehir merkezinden sadece yarım saat uzaklıktaki bir köyde bugün bile temiz suya ulaşamayan ve elektriği olmayan köyler var. Kolera tehdidi altında olan çocuklar var. Yaşanan sefaleti görünce aklı donuyor insanın.


İşte tam bu noktada IDEA Universal'dan bahis etmek istiyorum sizlere. Bir çevre derneği olan IDEA' nın açılımı "International Development and Environment Association". Derneğin kurucusu Hayri Dağlı, Coğrafya ve Ekoloji alanında eğitim almış ve kendisini Afrika'nın insani sorunlarını çözmeye adamış. Yardım etmek yerine yerel halk ve yöntemlerle birlikte üretmenin gücüne inanıyor Hayri. Müthiş bir misyonu ve vizyonu var. Buradaki insanlara balık vermiyor balık tutmayı öğretiyor aslında. Su, enerji, gıda ve eğitim alanlarında geliştirdiği projelerini yenilikçi ve bilimsel yöntemlerle ama mutlaka doğa ile de uyumlu bir şekilde çözüyor. Kilit kelimeler "sürüdürülebilirlik" ve "inovasyon", "bağımsızlık" ve "tarafsızlık" ise temel ilkeleri. Bu ilkelerle ayakta kalabilmesi için güçlü bağışçılara ve sponsorlara ihtiyacı var. Mesela THY, IDEA'nın hayata geçirdiği bir akıllı köy projesinde sponsor olarak desteğini vermiş. IDEA Universal bağışçılarının desteği sayesinde kurulduğu günden bu yana yaklaşık 30.000 Afrikalıya ulaşmayı başarmış. Hiç de küçümsenecek bir rakam değil bu. Sadece rakamlar değil mevzu bahis olan, bu akıllı köy projelerinden sonra çocuk ölümlerinde azalma olmuş.


Hayatınız boyunca hanginiz, kaç insanın, kaç çocuğun hayatına dokunabildi? Yapabilecekken neyi yapmadınız? Değiştirebilecekken neden değiştirmediniz? Hiç düşündünüz mü bunları?! "Bırak ya dünyayı sen mi kurtaracaksın?! Tek başıma ne yapabilirim ki ben?! " bunalımından çıkın artık! Şu felç olmuş ruhlarınızı harekete geçir artık. Yaptığı şeye gönülden inanan umutlu bir insanın tek başına neler yapabildiğini kendi gözlerimle gördüm ben. Sen de yapabilirsin! Dünyanın neresinde ne yapacağın önemli değil. Yeter ki inan ve harekete geç. Önce kendi hayatını sonra başkalarının hayatını değiştirebilecek gücün var!


Hayri diyor ki; elbette daha iyi bir yer yüzü hayal ederiz hepimiz ama bunu sadece istemek ve düşlemek yetmez, harekete geçmemiz ve birlikte bu yer yüzünü inşa etmemiz gerekiyor. Hayri Dağlı daha iyi bir dünya için Afrika'da temelleri atmış. Bizler de mesela bir güneş kiti bağışı yaparak bir çocuğun evini aydınlatabilir ve ödevlerini yapmasına yardımcı olabiliriz ya da atıl kalmış bir su kuyusunu rehabilite ettirerek bir köyü yeniden suya kavuşturabiliriz. Bir çocuğun bir yıllık eğitim masrafına ortak olabiliriz. Su ve gıda hayali kuran bir köyü ""akıllı köye" çevirip binlerce kişiye kalıcı temiz su, sürdürülebilir tarım ve enerji sağlayabiliriz. Böylece bu büyük vizyonun bir parçası olabiliriz.

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page